Akşam Gazetesi Röportajı

separator

"KENDİME HİÇ ACIMAM"

Diş hekimi Emek Külür’ü ‘Çürüksüz Gelecek’ adlı sosyal sorumluluk projesi vesilesiyle ofisinde ziyaret ettik. Röportaja gitmeden önce hakkında bilgi edinmek için araştırma yaptığımda karşıma ‘diş sağlığı’ hakkında yapılmış pek çok söyleşi çıktı. Magazin basınının ilgi odağı olan ama hiç özel röportaj vermeyen Emek Külür’ü yakından tanıdık.

 

Öncelikle nasıl bir ailede büyüdüğünüzü sormak istiyorum...

Eğitimci bir anne babanın yetiştirdiği bir çocuk olarak her türlü davranışıma dikkat etmem ve görgü kurallarına uymam gerekirdi. Kesinlikle güzellik, para hiç önemli değildi. Mutlaka kendi ayaklarının üzerinde durman ve saygın bir işinin olması şarttı. Okumamak gibi bir şansım yoktu, aklımın ucundan bile geçemezdi. En iyi şekilde üniversiteye gireceksin, işinde başarılı olacaksın ve ayaklarının üzerinde duracaksın; bunlar şarttı.

Diş hekimliğini seçmeniz sizin kararınız mıydı yoksa “Tıp okursun ancak bölümünü sen seçebilirsin” gibi bir baskı olmuş muydu?

Böyle bir baskı olmadı. Yapacağın iş neyse iyi ve düzgün yapman önemliydi. Bir de işe yarar olması gerekiyordu. Benim zamanımda kızlar ya mimar ya doktor ya avukat oluyordu. Diş doktoru olmak istedim ve babama konuyu açtım. O da zaman ayırır, konuşur, ne düşündüğünü, ne hissettiğini anlamak ister. Karakterine ve zekâsına çok saygı duyarım. Diş doktoru olmak istediğimi söyleyince “Neden? “Tıbba gir o zaman” deyince annem de “Tabii tıp bölümüne gir, niye diş doktoru oluyorsun. Diş hekimliği de nereden çıktı” dedi. O zaman niyeyse bizimkilerin çevresindeki herkesin çocuğu tıp kazanıyordu. Babam “Klinik açmak istesen ciddi bir yatırıma ihtiyacın olacak. Kolay değil. Bunları düşünüyor musun? Bu bir ticaret” dedi. Ben de “Çalışma saatlerimi kendim belirleyeceğim bir iş olacak. Bana ait bir işim olabilecek. Hem bunları sağlayıp hem de doktor olabileceğim meslek diş hekimliği ben de istiyorum” deyip mantıklı bir açıklama yapınca babam da kabul etti. Doğru yola sokmak için zorlar ama yaptırımı olmazdı.

"Güzellik Gelip Geçer..."

Sanat alanında bir meslek yapmak isteseydiniz ne olurdu acaba?

Ö̈zel televizyonların yeni açılmaya başladığı dönemdi. O zamanlar üniversitedeyiz, genç kızız, güzeliz. Hatta güzellik yarışmasına girmem için hocalarım, arkadaşlarım ısrar ederdi. Demek o zamanlar epey güzelmişiz (kahkahalar). Sadece teşekkür edip konuyu kapatırdım. Gündeme getirmem bile mümkün değildi çünkü ailem asla kabul etmezdi. Çünkü onlara göre güzellik gelip geçer, önemli olan akıllı ve saygın biri olmaktı. Televizyon konusunda tanıdıklarımız araya girip babama konuyu açınca “Kesinlikle mümkün değil. O başka bir dünya, orada işin yok ve bu konu bir daha açılmayacak” dedi. Gerçi bana göre bir iş değildi. Yapamazdım. Karakterime göre değil.

Babanızdan çekinir misiniz yoksa şimdi arkadaş gibi misiniz?

Şimdi babam benim çocuğum gibi ama hâlâ çekinirim. Çocuğunuza nasıl bir sevgi duyarsanız işte aynı duyguyu onlara karşı hissediyorum. Kızıma da “Büyüdün, olgunlaşıyorsun. Artık sen bana bakacaksın ve mutlu etmeye çalışacaksın. Bugüne kadar ben sana yaptım. Nasıl anneannenle deden mutlu olsun diye bir şeyler yapıyorum” derim.

Evde kadınların sözü mü geçerdi yoksa babanız mı karar mekanizmasıydı?

Bizim evde bütün kararları annem verir, babam da uygulayıcıdır. Geminin çapası gibidir, ailenin sağlam ve yerinde durmasını sağlayan kişidir. Annem döner döner “Tamam bu olacak” der. O dönmesi sırasında babam zaten yoluna sokar ve herkesin kararı gibi bir durum ortaya çıkar. Hesap kitap, alındı verildi işlerini de annem halleder. Babam hiç karışmaz. Babam baskın değil ama çok akıllıdır.

Öğüt verir ve erkekler hakkında uyarır mıydı?

Babam son derece katıydı bu konuda. Üniversiteye gelene kadar erkek arkadaşım olması söz konusu değildi. Hani öyle yalan söyleyeyim, saklayayım gibi bir durum bizim dünyamızda mümkün değildi. Üniversite birinci sınıfta bir erkek arkadaşım oldu ve aile kurulu toplandı. Babama “Bu kız üniversiteye geldi artık birileriyle tanışabilir” deyince onay aldım. Erkek arkadaşımı tanıdılar ve öyle görüşmeme izin verdiler. Lisedeyim. Aynı sokakta oturduğumuz bir çocukla yan yana yürüyerek mahalleye geldik. Aramızda da on metre var. Babamın karşıdan geldiğini gördüm. Hani içiniz cız eder ya “Bu hiç iyi olmadı” dedim içimden. Babam kibar bir şekilde “Merhaba” dedi ama içim eriyor. Akşam yemek yendi bitti. Babam “Emek” dedi tok sesiyle. Karşısına oturttu ve “Yanında yürüyeceğin insanı bile seçmen gerekiyor. Sana layık olmayan insanların yanında durmasına izin vermeyeceksin. Bu çocuk senin tarzında bir çocuk değil. Bir daha görmek istemiyorum. Bu konuya dikkat et” demişti.

S.ATEŞ : Ne kötü. Gençsiniz, içiniz kıpır kıpır... Üzülmüyor muydunuz?

Mahvoluyordum. O zamanlar cep telefonu gibi bir şey çıksa da rahat rahat konuşsak diye hayal ediyordum. Telefon açıyor eve, baban açtı mı bitti.

"ANNEANNEM AŞK EVLİLİĞİ YAPTI"

Sizde de yaramaz çocuk edası var. Mesela bütün aile masada oturmuşsunuz, siz de hanım hanımcıksınız ama bir yandan her an yaramazlık yapacak haşarı bir haliniz var...

Bizim ailede herkes çok haşarı. Herkes böyle efendi efendi durur ama içlerinden neler çıkar. Rahmetli anneannem müthiş bir kadındı, öyle böyle değil. 96 yaşında vefat etti. Evine gitmekten çok keyif alırdım. Çok güzel yemekler yapardı, çok güzel hikâyeleri vardı. Muğla’nın saygın ailelerinden birine mensuptu. Dedemi herkes tanırdı. Atatürk’e benzerdi, aynı gözler aynı cüsse. Anneannemle o zamanlar aşk evliliği yapmışlar. Anneannem “Gördüm, kalbim yerinden çıktı” diye anlatırdı. Anneannem o yaşta Michael Jackson’ın dansını taklit ederdi ama görseydiniz tam bir kontes gibiydi.

Eş seçiminde de epey titizsinizdir? Sizin yanınıza yaklaşmak pek kolay görünmüyor.

Yaklaşmanın kolay olmadığını sözlü olarak çok duydum. Özel hayatımda daha seçici olabilirim, kendime karşı daha acımasızım. Çevremdekilere ve sevdiklerime toleranslıyımdır. Çalışma arkadaşım hasta olsa eve gönderirim, ben gitmem. Ameliyat olsam, hastam varsa üçüncü gün işe gelirim. Kendime hiç acımam. Bir partiye katılsam ertesi günü hastam varsa muhakkak evime erken dönerim. Ertesi günü çalışıyorsam kimse bana gece çıkmayı teklif etmez, bilirler beni.

Kızınıza karşı nasıl davranırsınız, ailenizden gördüğünüz disiplini ona da uygular mısınız?

Her şeyden önce kızımın sevgimi hissetmesini isterim. Annemle babam daha kuralcı oldukları için bizde sevgi gösterilmezdi. Bunun eksikliğini sonradan anladım. Şimdi annemle babamı öpüyorum, mıncıklıyorum onların da şimdi hoşuna gidiyor. Kızımı sevgiye boğuyorum ama bu da sınırsızca her istediğini yapabileceği anlamına gelmiyor. Görevleri var; dersleri çok iyi olacak. Odası toplu olacak. “Odanı topla” demem. Hayatını, arkadaşlarıyla ilişkilerini takip ederim.

Dedeyle arası nasıl?

Babam inanılmaz tolerans gösterir. Kızım yazlıkta denizkabuğu toplamak için arkadaşlarıyla koyları geziyormuş tabii benim eski babam sinsi sinsi gidip onları izlemiş, ne yapıyorlar diye (kahkahalar). Üniversitedeyken bin bir izinle akşam sokağa çıkardım. Ayda iki kere akşam çıkma izni olurdu, onu da söyleyene kadar ölür biterdik. Dışarı çıkardım, bir bakarım köşede babam olurdu.

Babanız Amerika’ya gitmenize nasıl izin verdi?

Kıyamet koptu. Kafamdaki tek hedef Amerika’ya gitmek ve orada yaşamaktı. Uzmanlığım için gitmeyi planlıyordum öyle gezmek için de değil. O zaman implant yeni piyasaya çıkmış. “Gideceğim ve New York’ta implant okuyacağım” dedim. Her şeyimi ayarladım.

Babanıza uçağa binerken mi haber verdiniz?

(Kahkahalar). Yok, 15 gün önce söyledim. “Mümkün değil!” dedi. Çünkü onlar geri dönmeyeceğimi düşünmüşler. Sürekli itiraz ediyorlardı. Ben de az uğraşmamışım, bir yıl boyunca yazışmalar yapmışım. Gideceğim diye çok mutluyum. Aile kurulu toplandı. “Herkes kız çocuğunu göndermeye çalışıyor. Her şeyi kontrol edemezsin. Bir şey olacaksa olur” dediler babam istemeyerek izin verdi ama koşullarımı kısıtladı ki mümkünse rahatım bozulsun geri döneyim.

"ERKEK OLANLAR ADAM OLANLAR"

İzmir’de de kalmak yerine zoru seçmişsiniz...

Uzmanlık hazır, hem para kazanacağım hem uzmanlığımı tamamlayacağım böyle bir ortam hazırdı. Piyango gibi. Yaşam şeklim, evim, sosyal çevrem o kadar rahat ki bunları bırakıp kalk Amerika’ya git, kısıtlı bir bütçeyle yaşa. Gitmeyi seçtim. Sahip olduğum koşulların altında yaşadım ama çok keyifliydi.

Siz epey testlerden, sınavlardan geçirmişsinizdir. Bari genç kızlara öneri verin.

Testsiz olmaz. Kızlara tavsiyem bir; evlenmek zorunda değiller. Çünkü bizler birtakım öğretilerle büyütülüyoruz. Okuyacaksın, mezun olacaksın, iş bulacaksın, evleneceksin, çocuk yapacaksın. Hayatta beş kuralınız var. Önerilere gelince öncelikle kişi kendi kendine mutlu olmayı keşfetmek durumunda. Kendi yaptığı işten, başarılarından mutlu olacak. Eşinden çok fazla şey beklemeyecek. Yakın arkadaşınızdan bile çok şey istediğinizde ilişkiniz bozulur. Kırılırsınız. Hiç kimse size o kadarını veremeyecektir. Son önerim de; bence erkekler iki çeşit; bir erkek olanlar bir de adam olanlar. Genç kızlar adam olanları seçmeye çalışsınlar. Başka öğrenmek istediğiniz ne var?

Kızınız da Başak Burcu mı?

İkizler. Ben hep kuralcı ve daha kontrollü yaşarım. Çok eğlendiğim, kontrolsüz olmak istediğim zamanlar olmuştur gençken. Koşullar, sınırlar benim için çok önemli. Bu arada sıkıcı biri değilim. Herkes benimle hem güvende hisseder hem eğlenirler, kıymetim bilinsin (kahkahalar). İkizler burcu arkadaşım vardı, hop orada, hop burada, her an her şey olabilir. “Nefret ediyorum ama hadi tamam yapalım” derdi, şaka gibi. Onu çok severim. Olayların bu kadar değişebilir olduğunu bana göstermesi sürpriz gibi heyecan duyarım. Çünkü benim için her şey o kadar düz ki. “Kızım olursa kesinlikle sana çeksin” derdim. Kızım İkizler burcu oldu.

"Çürüksüz Gelecek"

‘Çürüksüz Gelecek’ adlı projenizden de bahseder misiniz?

Bu projeyi çok önemsiyorum. Ailem bana bu kadar emek harcadıysa, bu bilincim varsa duyarsız kalamam. Bu benim gönül borcum. Projemize gönüllü diş hekimleri de katılacak. Amacımız uzun soluklu ve süreli, 2-12 yaş arası çocuklara diş sağlığı eğitimi vererek, diş kaybının önlenmesi konusunda bilinç yaratılmasına çalışmak. Türkiye nüfusunun yüzde 86’sı diş fırçalamıyor ve evlerin yüzde 70’inde diş macunu kullanılmıyor. Her 3 kişiden biri günde 1 kez dahi dişlerini fırçalamıyor. Dişlerin derinlemesine temizlenmesine yardımcı olan diş ipi 100 evden yalnızca 1’inde kullanılıyor. Ağız bakım suyu ise 100 evden sadece 3’ünde bulunuyor. Diş fırçalayanlar arasında yapılan kontrollerde tam manasıyla dişlerini fırçalamayı beceren kişi oranı ise yüzde 10. Tüm bu bilgiler gösteriyor ki; Türkiye’de ağız ve diş sağlığı konusunda edinilecek alışkanlıklarla bilinç düzeyini artırılarak ‘Çürüksüz Gelecek’ mümkün…

Adınızın anlamını taşır mısınız?

Kızımın adını Yasemin koydum ki çiçek gibi güzel olsun diye. Zorlayıcı olmadan, hayatı renkli hafif çiçek gibi yaşasın diye hayal ettim. Çünkü ismim Emek, Allah bana her şeyi verir ya da ben çalıştığım için alırım ama hiçbir şey emek harcamadan hazır bir şekilde önüme gelmez.

Keyifli röportajınız için çok teşekkürler.

SİBEL ATEŞ YENGİN
sibel.ates@aksam.com.tr